Sonsuza Bir Adım Kala

Herkesin bir sınırı var. Ama o sınır düşündüğümüzden çok daha fazla ilerde, sonsuza yetişmeden sağda bir yerlerde. Çok istediklerin için sınırları zorlarsın, belkide; genişler o sınırlar farkına varmadan.. Hatanı göremezsin veya görmezden gelir düşünmek dahi istemezsin. Başka şeylere odaklanır, kaçarsın.

En çok istediğinin peşinden koşarken diğerleri geri planda kalır. Mesela iş. O kadar çok isteriz ki ya da o kadar beynimizi yakar ki; kilitleniriz ve ne kadar acıdır ki; bu hayat boyu devam edebilir.

En başta kendimi katarak yazıyorum bunları elbette. İnsanlar hata yapmak üzere dünyaya geldi. En az hatayı yapanlar kazanacak. En az hata demek en fazla doğru demek aslında. Çünkü; insan hep bişeyler yapar ve hata yapmıyorsan, doğruyu yapıyosundur.

Yapmamız gereken işi bir amaç değil bir araç olarak görmeliyiz bence. Yani hedeflerimize ulaşmanın bir aracı. Eğer benim amacım bir şeyleri başarıp, kendime ve çevremdekilere faydalı bir insan olmaksa bunu yapana kadar o çalıştığım işi kullanmam gerekir bir araç olarak. İş yoğunluğu fazla, işin size bişeyler katması yavaşsa bu mümkün olmayabiliyor malesef. Ben eğer böyle bir işe sahip olsam oradan uzaklaşmanın yolunu arardım heralde.

Dengeyi iyi ayarlamak lazım amacımıza ulaşmak için çabalarken insanlığımızı da unutmamak gerek tabikide. Aksi halde dijitalleşip robotlaşırız. İnsanı kapasitöre benzetiyorum biraz, arada içini boşaltması deşarj etmesi gerek. Döngü gerek..(şarj-deşarj)

Sonuç olarak; Hugo'nun dediği gibi "Beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır." Çileyi de abartmamak lazım tabikide.




Arada sırada yağmur ormanlarında gezmeyi, orada güzel düşler kurmayı, umutları tazelemeyi ve gülümsemeyi unutmamak dileğiyle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Faraday Kafesi

128 Adımda Ergonomik Kontrol Noktaları (In Step 128 Releases in Ergonomic Points)